bir avuç eylül toprağına gömeceğim bu hikayeyi bu kez…
dalları altında bebeler gölgelensin duasıyla, gözlerimle sulayacağım…
bir türküyü bam teline hediye edeceğim; çabuk büyüsün diye ninni niyetine…
‘ağlama yâr, ağlama’
hüzün sarısı bir sonbahardı, değmişti ellerin Anka’nın zümrüdümsü tüylerine…
gündüzleri Güneş’e bırakıp, geceleri nöbet tuttum Ay’la; Anka üşümesin diye…
akrep ardına düşmüştü ki, önünü kesti Anka’nın kaçarken, üçüncü tekillerin…
sesin bile çıkmadı…
‘O’su olmuştu Anka, birdenbire hayatının…
uçtu Anka uzaklara; uçabiliyordu zira…
ardına bakmamak için gözlerini dağladı sevdasının karasıyla…
ve gitti…
işitmemek için senden geleni, kulaklarını sağır eyledi martılara…
Ay(lar)ı şahit oldu gecenin…
Ve sildi gözlerini, gecenin soğuğu, parmaklarını dondursa da…
Sabahlar aydınlığına sarılmıştı,
Hapisti Anka, Kaf Dağ’ının adı dua olan en aydınlık zindanına…
Bir ses geldi…
Suskundu zaten martılar Anka’nın küskünlüğüne…
Ve kapı çalındı yeniden tanıdık bir yabancının elleriyle…
Vahşiler açmalıydı bu kapıları…
Ve Anka duymamalıydı, vahşilere kurban sevdaların feryatlarını…
Oysa akrebin zehiri erken uyandı ve kırıldı bir sokuşta Anka’nın kanatları…
Her kalp, her atış ve her feryat, katlinin fermanını yazdı Anka’nın…
Ağladı Anka…
Yağmur aldı gözlerini…
Yaralı kuşum ağlayadursun kanatlarına,
Geri döndü ‘dönmeyesin’ diyemedikleri…
Geri döndü gün geceye ve geri döndü yağmur buluta…
Bırakmışken gözlerini yağmurlar, gözleri değdi Anka’nın vazgeçemediklerine…
Sustu martılar…
Geçmedi gece…
Bırakmadı ay, Anka’yı geceye…
Ve çoştu yeniden ırmakların delisi…
Zamanın vapuru, kıyıları dolaşır oldu asice…
Ve bir ses işitti kulaklar:
‘sorun bir hele, ne için bekleyişler…!’
sordular…
serzenişleri bastılar yaralarına…
gönlünden ve gözlerinden akanlar, ala boyadı deli ırmağın rengini…
kaç lale mevsimi geçti bilinmez, Anka’nın gözleri hiç kurumadı…
ondandır; yağmur yağar her sabah bu diyara…
ve ondandır martıları hiç gülmez bu diyarın…
ay’ın her bırakışında Anka’yı geceye,
bir türkü dolar dillerine martılar,
ırmağın delisini geçebilen her gecenin sabahında
‘ağlama yâr, ağlama’
zâyenderûd